Düşünüyorum da, bir insanı inandırmak dendiğinde beynimde oluşan binlerce düşünce, fikir... Yanıp yanıp sönen şiddetli fakat görüntüsü şiddetiyle doğru orantılandığında miktarı ufak Olan o elektromanyetik dalgalanmalar.
İnsanın iç dünyasının garipliğini kendisi bile çözemezken nasıl olur da " ben yeterliyim " diyebilir ?
Bu tamamen yetersiz olduğumuzun ve bizden daha üstün bir varlığın, bir yaradanın olduğunun kesin kanıtıdır.
Birini indandırmanın en iyi yolu öncelikle kendi inancından geçer.
Kendini öyle bir inandırmalıdır ki bu zamana kadar içgüdüsel davranışlarımızın oluşturduğu bu toplum düzeninin parçası olmaktan soyutladığı an gelinceye kadar.
İşte o zaman kitleleri peşinden sürükleyebilir. Tüm bu oluşumlar, kitleler ; tarikatların, toplulukların peşinden sürüklediği insanlardır. Bunu başarabilmiş yalancılardır.
Çünkü bunlar içgüdülerini tamamen bloke etmiş ve kendi iç dünyasında oluşumunu tamamladığı bir dünyaya, kendi bağımsız ve yeri geldiğinde geriye kalan sınıfça deli gözüyle bakılabilecek bir dünyaya adım atmışlardır.
Tüm bunların kökeni ünlü filozofların ütopyalarının oluşumunun mümküniyetini kabul edip diğerlerine aktarma çabaları sonucunda diğer insanların bunu yapabileceklerinin farkına varmalarıyla gerçekleşmiş bir yalan silsilesidir.
Eğer sen x düşüncesini kabulleniyorsan bunun gerçekleşmiş olduğunu iç güdülerini tamamen yenerek kabul edebilmişsen ; x düşüncesi senin için su götürmez bir gerçektir.
Ve bunu kabul edebilen insanlar tamamen tarafsız olmayı başarabilmiş insanlardır.
Tarafsızlardır çünkü kendi içlerindeki savaşta galip çıkmışlardır.
Ölene kadar kararsızlık içinde doldurmamışlardır vakitlerini.
Kendi fikirleriyle tartışmış ve yenen taraflarını kabullenmişlerdir.
Bu kabullendikleri taraflarında doğru yada yanlış , yalan yada gerçek yargıları yoktur. Yargılanmaz bir nitelik taşırlar. Çünkü tamamen toplumun ahlak kurallarından bağımsızdır o dünya ve herşeyiyle benimsenir. Çünkü tamamen karakterinizin özüdür o.
Benim iddiam ise yerçekimini Newton bulmadı. Ben buldum !
Newton un olasılıkları değerlendirdiği öğretilmedi bizlere. Ya da değerlendirdiği olasılıklardan hiçbir tanesi.
Bizim hayalimizde bize anlatılanlardan oluşan görüntü , ağaçtan bir elma düşüyor ama bunu gören Newton yerçekiminin olduğunu anlıyor.
Oysa ki o elma çürümen bir dal yüzünden de kopmuş olabilir.
Bunun havada düşmeden yüzebileceğinin aklına gelmiş olabileceğini kim düşündü ?
Bu olasılığı da düşündü mü tam o anda gerçekten ?
Bizlere işin özü öğretilmiyor, olması gerekenden daha yüzeysel bakıyoruz olaylara.
Oysa ki benim teorim ;
Ağaçtan bir elma düşer ve Newton'un beyninde küçük şimşekler çakar.
Bunun farkına varan Newton'un aklına önce çürümüş dalın o olgun meyveyi daha fazla taşıyamadığı gelir (farkındalık evresi).
Ama düşünür tekrardan. Böyle bile olsa o elma yere düştü ! Daldan kurtulup havada süzülmedi ! (Kabulleniş evresi).
Yani işin özü Newton olasılıkları da değerlendirdi ve değişmez gerçeğe böyle ulaştı. Sorguladı !
Etken ne olursa olsun elmanın verdiği tepki yere düşmek oldu...
Kendi farkındalığım ile olaya bakacak olursam elmaya gerek kalmazdı. Bunu ibrikten yada herhangi bir kaptan akan su ile de farkedebilirdim.
O su da yere doğru akmıyor mu ?
Evlerinizdeki duş başlıklarını düşünün ! Hatta deneyin. Duş başlığının suyun akan kısmını yere 90 derece açıyla yani duvara karşı tutun. Tazyik etkisiyle belirli zaman düz fışkırma ile akan su bir süre sonra belirli açı değişimi ile yere doğru yönleniyor ve kaçınılmaz son olarak yerçekimine maruz kalıp yerküre ile buluşuyor.
Şimdi asıl soru şu ;
Bildiğiniz bütün evrim teorilerini unutun çünkü bir yaradanın olduğunu kabullendik.
Peki bu gelişimin tanımı mıdır asıl evrim olan ?
Geçmişte popülasyon ve doğal seleksiyon daha kolaydı bunu kabul edelim. Zaman geçtikçe insanların birbirini zorlaması sonucu hayatta kalma çabamız ile her geçen gün gelişiyoruz, beynimizin keşfedemediklerini keşfetmeye başlıyoruz. Bizler gelişiyoruz çünkü bu zor zamanlarda hayatta kalmaya çabalıyoruz. Bizler herbir kuşak gelişmişlerin arasından, gelişmişlerin çocuklarının yine gelişmiş çocukları olarak yürüyoruz gelişmeye.
Ve eminim ki hayat Newton'un zamanında aniden şuanki kadar zorlaşsaydı işte o zaman daha hızlı bir gelişim sergilerdik. Çünkü o şekilde sadece hayatta kalanların yani en güçlülerin torunları ve en güçlüler olarak yaşam savaşını sürdürmeye devam ederdik.
" TÜM BU HAYAT NE KADAR ZORLAŞIRSA O KADAR GÜÇLENİRİZ. VE YENI ŞEYLERIN FARKINA ŞİDDETLİ BIR ŞEKILDE VARDIĞIMIZ ZAMAN, HAYATTA NE DEPRESYONA GİRMİŞ İNSANLAR, NE DE TATMIN OLAMAMIŞ İNSANLAR OLMAZDI "
Mutsuzluk en azından, kendi içimizdeki tatminsizliğin getirdiği mutsuzluk en aza inerdi ki bu tatmin yolu da başarmak, üretmek ve keşfetmekten geçer. Bu mümkün olurdu.
İşte bu yüzden aslında tüm o bilinen evrim, maymundan insan olduğumuz falan değildir. Bu evrim değildir.
Bu evrimin özü gelişimdir. Ve bu gelişime inanmayıp tüm bu kanıtlarıma rağmen, asıl evrim teorisinin bu olduğuna inanmayıp maymundan gelen insan soyu olduğuna inanmaya devam eden tüm maymun beyinler... Maymun beyinli olmaya devam etsinler. O zaman yapılacak birşey yok. Onlar kendi tarikatlarının başkanlığını yapıyorlar. İç kendinlerini inandırdıkları gerçekleri tarafsız bakış açısıyla oluşturduklarına beni gerçekten inandırdıkları vakit. İşte o zaman ben de onlara inanırım...
(: HOŞÇAKALIN... (:
0 yorum:
Yorum Gönder